Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), 100. kuruluş yıldönümü dolayısıyla 8,9,10 Eylül tarihlerinde bir dizi etkinlik düzenliyor. Bu etkinliklerin ilki ise bugün CHP Genel Merkezi’nde düzenlenecek resepsiyonla başlıyor. Ardından partinin kurulduğu gün olan 9 Eylül’de Candan Erçetin konseri ve 10 Eylül’de ise 100. Yıl Hatıra Ormanı’na ilk fidanların dikimi yapılacak. Etkinlikler bunlarla sınırlı değil elbette. Üç gün boyunca söyleşiler, marş dinletisi ve çeşitli gösteriler halkla buluşacak.

Ancak bu etkinliklerden en dikkatimi çeken bugün benim de katılacak olduğum resepsiyon oldu. Çünkü partililerden öğrendiğime göre; CHP uzun bir aradan sonra bugünkü resepsiyonun menüsüne içki dahil etmeye karar vermiş. Hafızam beni yanıltmıyorsa, partinin 88. kuruluş resepsiyonundan sonra içki ikramı kaldırılmıştı. Dolayısıyla 12 yıl aradan sonra menüye yeniden içki eklendiğini duyurmuş olalım. Yalnız bu karar alınırken genel merkezde bazı krizler yaşandığını da aktarayım. Edindiğim bilgiye göre; talimat bizzat genel başkan Kemal Kılıçdaroğlu’ndan gelmiş. Ancak MYK’daki bazı isimler bunun iktidar medyası tarafından ‘saldırı argümanı’ olarak kullanılmasından çekinmişler ama Kılıçdaroğlu ‘her ne pahasına olursa olsun mutlaka içki konulacak’ demiş ve böylece ikramlar arasına şarap da eklenmiş.

İktidarın içki yasaklama girişimleriyle boğuştuğumuz ve içki içenin sanki suç işliyormuş gibi yansıtılmaya çalıştığı şu günlerde, Kılıçdaroğlu’nun böyle bir karar alması bence son derece önemli. Özellikle de CHP’ye yönelik ‘giderek sağa kaydığı’ eleştirilerinin yapıldığı süreçte.

AKP’DEN BİLBOARD ENGELİ! 

Bu arada CHP, 100. yıl etkinlerinin duyurulması için hazırladığı afişleri koyacak billboard bulmakta epey zorlanmış. Çünkü etkinlikleri önceden haber alan AKP, Türkiye genelindeki reklam panolarının büyük bir bölümünü günler öncesinden kiralamış. Mesela İzmir’de yalnızca 10 billboard bulabildiklerini söylüyor partililer.

Seçim döneminde devletin bütün imkanlarını sonuna kadar kullanarak benzer uygulamaları sıkça yapan AKP, CHP’nin 100. yıl kutlamalarında da dolaylı bir engelleme yoluna gitmiş. Genel merkezde ise tüm bu engellemelere karşın, halkın kutlamalara sonuna kadar sahip çıkacağı ve özellikle de 9 Eylül’deki etkinliklerin oldukça kalabalık geçeceği düşüncesi hakim. Takip edip aktaracağız.

MEĞER AKŞENER'İN DERDİ "KAZANMAK" YA DA "KAZANACAK" ADAY DEĞİLMİŞ! 

Genel seçimlerin kaybedilmesinin ardından 3 aylık bir sessizliğe bürünen İYİ Parti lideri Meral Akşener, 26 Ağustos’ta Afyonkarahisar’da yaptığı konuşmada somut bir özeleştiri yapmayıp ağırlıklı olarak CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na yüklenmişti. Sonraki günlerde ise bu tavrını giderek artırarak seçimin kaybedilmesinin ‘kazanacak adayla’ yola çıkılmamasından kaynaklandığını ima etti. Son olarak gazeteci Fatih Altaylı’nın YouTube kanalına konuk olan Akşener, 2024 yerel seçimlerine kendi adaylarıyla gireceklerini bir kez daha dile getirerek “81 ilde kendi adaylarımızı çıkaracağız” dedi. Yerel seçim için partilerin ittifak yapmaması, 50+1 kuralı geçerli olmadığı için anlaşılabilir bir durum elbette.

Ancak, genel seçimlerin kaybedildiği ve muhalefet seçmeninde ciddi bir umutsuzluk oluştuğu böylesine kritik bir süreçte Akşener’e şu soruları sormak gerekiyor:

Genel seçim sürecinde hem İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu hem de ABB Başkanı Mansur Yavaş’ın kamuoyu araştırmalarında Kılıçdaroğlu’na göre önde olan adaylar olduğunu söylediniz ve süreç boyunca “kazanacak aday” vurgusu yaptınız. İmamoğlu, yerel seçimler için adaylığı işaret ederek “yola çıkıyorum” dedi. Yavaş ise daha net konuştu ve “Adaylığa talibim” ifadelerini kullandı. Eğer seçim kazanmak için “kazanacak adayla” yola çıkmak gerekiyorsa, yerel seçimde de bu isimlere destek vermeniz gerekmez mi? “Kazanacak aday” olarak ifade ettiğiniz iki ismin de adaylığı güçlü bir şekilde dile getiriliyorken bu kızgın ve sert tavrınız neden?

Amaç seçim kazanmaksa eğer, genel seçim sürecinde yaşananları neden sadece ‘olumsuzluklar” üzerinden kamuoyuna yansıtma çabasındasınız? Bu öfkeli tavrınızın seçmende umutsuzluk ve rahatsızlık yaratacağını öngöremiyor musunuz?

Akşener’den bu sorulara yanıt gelir mi bilemem ancak son yaptığı açıklamalara bakarak şunu net bir şekilde ifade edebilirim: Meğer Akşener’in derdi ‘kazanacak aday’ değil, pazarlıkta el yükseltmekmiş.