Depersonalizasyon bozukluğu, kişilerin bedenlerinden ve kimliklerinden uzaklaştıkları, yaşamın iki boyutlu bir görüntüye büründüğü ruhsal hastalık olarak tanımlanıyor. Ancak, her 100 kişiden birini etkilediği düşünülen bu bozukluğun tanısı ve tedavisi hala büyük zorluklar içeriyor.

Depersonalizasyon bozukluğu nedir?

Depersonalizasyon bozukluğu, kişinin kendi bedenine, düşüncelerine ya da duygularına yabancılaştığı, çevresindeki her şeyin gerçek dışı göründüğü bir ruhsal hastalık olarak bilinir. Bu durum, kişinin bedenine uzaktan bakıyormuş gibi hissetmesine ve çevresindeki nesneleri bir film setinin parçaları gibi algılamasına neden olabilir. Özellikle yoğun stres, kaygı, travma ve bazı uyuşturucular bu bozukluğu tetikleyebilir. Uyuşturucu kullanımının ardından gelişen vakalar da sıkça gözlemlenmiştir.

Canan Karatay önerdi: Andız pekmezi ile hem zayıflayın hem sağlığınızı koruyun Canan Karatay önerdi: Andız pekmezi ile hem zayıflayın hem sağlığınızı koruyun

Sarah’ın hikayesi: Hayatın sahne gibi görüldüğü anlar

Depersonalizasyon bozukluğuyla mücadele eden Sarah, bu hastalığın etkilerini derin bir şekilde yaşamış. Oyunculuk mesleği gereği duyguları ifade etmeye alışkın olmasına rağmen, Sarah yetişkin yaşamının büyük bir bölümünü duygusal olarak hissiz ve sevgi bağlarını kaybetmiş bir şekilde geçirdiğini belirtiyor. Ailesini sevdiğini bilmesine rağmen, bu sevgiyi normal bir şekilde hissedemediğini ve sadece "teoride" bildiğini ifade ediyor. Sarah, hastalığının ilk belirtilerini sınav döneminde yaşadığını, bir anda her şeyin yabancı ve tehditkar göründüğünü anlatıyor. "Evim film seti, eşyalarım ise bir dekor gibiydi" diyerek yaşadığı gerçeklikten kopma hissini özetliyor.

Şizofreni ve obsesif kompulsif bozukluk kadar yaygın

Depersonalizasyon bozukluğu, şizofreni ve obsesif kompulsif bozukluk kadar yaygın olmasına rağmen, tanı konması zor bir hastalık olarak öne çıkıyor. Uzmanlar, bu bozukluğun genellikle ergenlik döneminde başladığını ve tedavi edilmediğinde ömür boyu sürebileceğini belirtiyor. Ancak bu konuda eğitimli tıp uzmanlarının sayısı oldukça az. Sarah’ın başvurduğu Londra’daki Depersonalizasyon Bozukluğu Kliniği, yalnızca 18 yaş üstü hastaları kabul ediyor. Kliniğin yöneticisi Dr. Elaine Hunter, ergenlik çağında başlayan vakalar için daha fazla destek sağlanması gerektiğini vurguluyor.

Tedavi ve zorlukları

Depersonalizasyon bozukluğunun tedavi süreci oldukça uzun ve karmaşık. Tedaviye erişim sorunları yaşayan Sarah, uzun bir bekleme süresinin ardından özel bir kliniğe başvurmuş. Dr. Hunter tarafından uygulanan bilişsel davranışçı terapi yöntemleri, bu hastaların ruh sağlığını iyileştirmede önemli rol oynuyor. Tedavi gören hastalardan biri olan Sarah Ashley, tedavi sonrasında vücudunu tanıyamama hissinin büyük ölçüde azaldığını ve depersonalizasyon belirtilerini daha iyi yönetebildiğini ifade ediyor.

Tanı ve bilinç eksikliği

Birçok hasta, bu bozukluğun farkında olmadığından kendi teşhislerini koyarak yardım aramaya çalışıyor. Dr. Hunter, hastaların genellikle internet üzerinden bilgi edinmeye çalıştığını, oysa bu sürecin tıp uzmanları tarafından başlatılması gerektiğini belirtiyor. Depersonalizasyon bozukluğu ile yaşayan bireyler için doğru teşhis ve tedavi süreçlerinin hızlandırılması, bu hastalığın toplumsal farkındalığının artırılması için önemli bir adım.

kaynak:BBC
Editör: Elif Erbay